Bugün Kahramanmaraş merkezli meydana gelen ve on binlerce yurttaşın hayatını kaybettiği 6 Şubat depremlerinin üzerinden tam bir yıl geçti. Halkın yardım çığlıklarını dünyaya duyurmaya çalışan basın emekçileri olarak, depremde kaybettiğimiz meslektaşlarımız başta olmak üzere hayatını kaybeden on binlerce yurttaşımızı saygıyla anıyoruz.
O karanlık gecenin üzerinden bir yıl geçti fakat bir yılda neredeyse hiçbir şeyin değişmediğine tanığız. Enkazların arasında, her yağmurda sel sularına kapılma tehlikesi barındıran çadırlarda yaşam mücadelesi veren; konteynerlerde çıkan yangınlarda yaşamını kaybeden, suya ve besine kısıtlı erişim imkanı olan halkın yaşadıklarının tanığıyız.
Mesela, binlerce canın kurtarılabilme ihtimalinin dakika dakika nasıl tüketildiğinin de tanığıyız. Depremden 3 gün sonra sahaya inen yetkililerin, havaalanlarında bekletilen arama kurtarma ekiplerinin, enkaz altındakilerle bazen tek iletişim kanalı olan sosyal medya platformlarının nasıl kısıtlandığının tanığıyız.
Kızılay’ın çadırlarının bizzat başkanı tarafından satıldığına, yardım kampanyalarının birilerinin şovuna dönüştürülmesine, yardım adı altında toplanan paraların akıbetinin ne olduğunun belirsizliğine tanığız. Deprem olduğunda ilk işi ülkeden kaçmaya çalışmak olan müteahhitlere de, o müteahhitleri aklamaya çalışan belediye başkanlarına da tanığız. Vatandaştan peynir, zeytin isteyen bakanlara; “bir yılda tüm kalıcı konutları yapacağız” sözlerinin kirli bir seçim propagandasından öteye geçmeyişine ve o konutların yapılmadığına tanığız.
Yaptığı itiraf niteliğindeki açıklamayla adeta “bize oy vermeyenleri enkazda bıraktık” diyen, depremzedelerin iradesine ipotek koymaya çalışan cumhurbaşkanının “Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay’a geldi mi? Şu anda Hatay garip kaldı, mahzun kaldı…” sözlerine de tanığız.
İktidarın uzatmadığı elin hesabını sorsun diye depremzede Hatay halkının oylarıyla seçilen vekillerden biri olan Can Atalay’ın Anayasa Mahkemesi’nin ihlal kararlarına rağmen esir tutulmasına da tanığız. Hatta Yargıtay’ın Anayasa’yı ayaklar altına alan kararının Meclis’te okutularak Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesinin de tanığıyız.
Depremde 40’a yakın meslektaşımız da yaşamını yitirdi. Deprem bölgesindeki meslektaşlarımız yakınlarını kaybetti, teçhizatlarından oldu, engellemelerle karşılaştı ama onların, halkın haber olma ve haber alma hakkını nasıl korumaya çalıştıklarına, haber yapmaya devam ettiklerine de tanığız.
Son olarak dün AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Böylesi bir afetin altından kalkmak öyle her babayiğidin harcı değildir” cümlelerine de tanık olduk. Biz basın emekçileri, cumhurbaşkanının sözlerinin aksine siyasi iktidarın bu afetin altından nasıl kalkamadığının, Malatya’da depreme ilişkin açıklamaların yasaklanması örneğinde gördüğümüz gibi yaşananları unutturma çabalarının; devletin olmadığı yerde halkın dayanışmayla birbirine nasıl sımsıkı tutunduğunun, birbirinin yaralarını sarmaya çalıştığının en büyük tanıklarındanız.
Ve her türlü baskıya karşı tüm tanıklıklarımızı tarihe not düşmeye, halka karşı işlenen her suçun kayıt altına alınması için mesleğimize sahip çıkmaya devam edeceğiz.
6 Şubat depremlerinde yaşamını yitiren herkesi bir kez daha saygıyla anıyoruz.